Güney Anadolu'da, Akdeniz'e paralel uzanan Toros sıradağları, karlı doruklarıyla, mavi Akdeniz'in, yücelerde patlayan ak köpüklü dalgalarıdır sanki.
Toros sıradağları arasında coşkun dereler ve ince, uzun ovalar vardır. Bu yörenin insanları doğaya, dolayısıyla her türlü yaban yaratığına yakındırlar. Çoklukla Türkmenler ve Tahtacılar yaşar Toroslarda.
Yıl boyu sürü güdüp, tahta biçen Tahtacılar, güz geldi miydi, doğru Elmalı'nın Akçainiş köyü yakınındaki Tekke mevkiinde alırlar soluğu. Fethiye'den Antalya'ya, Kaş'tan Korkuteli'ne dek yöredeki tüm Aleviler, kurbanlarını burada keserler. Çünkü Hacı Bektaş-ı Veli'nin önde gelen müritlerinden Abdal Musa tekkesi buradaydı bir zamanlar.
Hacı Bektaş-ı Veli, Abdal Musa'nın yetişip olgunlaştığını görünce O'na el vermişti. Bektaşilikte el vermek, tamam, sen piştin demek.
Abdal Musa, pirinin elini öptükten sonra, O'nun elçisi olarak, Bektaşiliği yaymak üzere, Elmalı'ya gelip, Akçainiş köyü dolaylarına yerleşmiş. Öylesine bilgili, öylesine güçlü bir kişiymiş ki, kısa sürede çok büyük bir yandaş (taraftar) kitlesi toplamış.
Aradan yüzyıllar geçtiği halde, o yörelerin halkı hala, Abdal Musa'nın kudretini hayranlıkla anlatır. O'nun gösterdiği mucize ve yaptığı işlerin çoğu halk arasında efsaneleşmiştir.
Bir geyikle şakalaşmasını dile getiren söylenceyse, Fethiye - Antalya arasının en, ilginç türkülerinden birine konu olmuştur:
Abdal Musa bir gün, yenice yavrulamış bir geyikle karşılaşmış. Geyiği sınamak için, yavrusunu bir kazana saklamış. Geyik melemeye, yavrusunu aramaya başlamış. İşte o sıra Abdal Musa ile geyik arasında geçen söyleşi, kırkdört kıt'alık bir şiir oluşturmuş. Bugün türküde genellikle beş dörtlük söyleniyor.