Hikayenin başlangıç tarihi aşağı yukarı 1835-1840 yıllarıdır. İncir çekirdeğini doldurmayacak nedenlerle ve tahriklerle olaylar zinciri büyütülmüş, bir eşkıya veya halkın deyimi ile bir efe türemiştir.
Bugün büyük bir kasaba olan ve Tefenni'ye 15 km. uzaklıkta bulunan Beyköy, 150 yıl önce küçük bir köy imiş. Aynı yıllarda Tefenni de bir köy görünümünde olup, çevre yerleşim yerlerinin ortasında bulunduğu için merkez durumda idi. Tefenni'de zamanın beylerinden ve Çömekoğulları'ndan Hacı Mehmet bey bulunmaktadır. Hacı Mehmet bey, hem çevrenin sorumluluğunu yüklenen hem de padişaha bağlılığıyla tanınan bir idareciydi. Diğer köy ve çiftliklerinin yanında Beyköy ile ili de ilgili idi. Ayrıca Beyköy'de, yakın akrabalarından olan kişiler oturmakta idi. Olayın kahramanı olan Ali Bey bunlardan biri olup, yeğeni durumunda idi.
Ali Bey, 23-24 yaşlarında, uzun boylu ve yakışıklılığı ile tanınan çalışkan bir delikanlıydı. Köy kızlarının gönlünde taht kuran Ali Bey'e emekli zaptiye çavuşu İbrahim'in kızı yanmış tutuşmuş. Kız, birkaç kere Ali Bey'in yoluna çıkmış konuşmak istemiş veya konuşmuştur. Bu hareketleri ile dile düşen kızın babası İbrahim, Ali Bey'e baskı yaparak kızının güya namusunu temizlemesi için onunla evlenmesini istemiş ve bunu birkaç defa tehditlerle tekrarlamıştır. Ali Bey, kızla ilgisi olmadığını yeminli kasemli söylemesine rağmen bir türlü inandıramamıştır.
Emekli olduktan sonra Tefenni'de nüfus işlerine bakan zaptiye çavuşu İbrahim, Hacı Mehmet Bey'e haber vermeden, eski bir ordu mensubu olmasına güvenerek, Konya valisine şikayette bulunmuştur. Kısa bir süre sonra Burdur'dan gelen zaptiyeler Ali Bey'i tutuklamak istemişler, bunu öğrenen Ali Bey çevrenin de yardımıyla kaçmıştır. Bütün aramalara rağmen bulunamayan Ali Bey dağa çıkmış ve eşkıya olmuştur artık.
Ara ara Kaş'a kadar inerek zenginlere baskınlar yapmış, fakir fukarayı gözetmiş ve çevreye ününü duyurmuştur. Uzun zaman Elmalı'nın Beyler Köyü Ağası Sarıbeyzade Mehmet Bey, Ali Bey'i misafir etmiş ve korumuştur. Konya'dan kesin talimat alan zaptiyeler, Ali Bey'i yakalayamayınca ağabeyini tutuklayıp Antalya hapishanesine kapatmışlardır.
Duruma iyici vakıf olan Hacı Mehmet Bey'in kendisini affettireceğine dair teminat vermesine rağmen Ali Bey düze inmemiştir. Ağabeyinin tutuklanmasından dolayı Başçavuş'a iyice kinlenen Ali Bey herkes tarafından korunur ve sevilir olmuştur.
Bu arada Ali Bey'e iki de kızan katılmıştır. Bunlardan biri Nuri, diğeri de ailevi nedenlerden dolayı aralarında husumet olan ve dayısına karşı çıkan, Başçavuş'un yeğeni Arap'tır. Ali Bey'in yanında sevdiği kadın Fatma Ana da vardır. O'nu yanından hiç ayırmaz.
Beyköy'ün birkaç kilometre batısında 'Ballık Boğazı' denen bir vadi vardır. Vadinin güneyinde boylu boyunca uzanan kayalık bir tepe (Alibey Taşı) tepenin başladığı yerde 'Çatal Değirmeni' (İki Boylalı) ve onun biraz ilerisinde, kayanın altında mağara bulunmaktadır. Değirmeni döndüren dere mağaranın önünden geçmektedir. Ali Bey ve yanındakiler, çok zaman, kimseden habersiz bu mağarada saklanırlarmış. Böyle bir durumda Nuri ile Arap nöbet tutarlarmış. Bugün Ali Bey Taşı denen o kayalığın dibindeki Çatal Değirmen ve mağara bugün de yerli yerinde durmaktadır.
Ali Bey'in ağabeyi, Antalya hapishanesinde iken Antalya valisi ile konuşmak istemiş, bir tatil günü valinin evine götürmüşler. Vali'den kendisini bırakmalarını istemiş, yalvarmış. Beni bırakmazsanız Ali Bey, Başçavuş'u öldürür, hem de yakarak öldürür demiş, inandıramamış. Birkaç gün sonra Başçavuş'un yakılarak öldürüldüğü haberi gelmiş.
Her gün atıyla Tefenni'deki görevine gidip gelen başçavuşu, 'Karakuzu' mevkiine yakın bir yerde beklemeye başlamışlar. Akşam üstü, başçavuşun önce atını öldürmüşler sonra kendisini armut ağacına ağlamışlar. Başçavuşun yalvarmalarına aldırmayan Ali Bey mavzerini ateşlemiş. Arap, Ali Bey'den aldığı emir üzerine, ağlayarak çalı çırpı toplamış ve dayısının etrafına sıralamış. Başçavuşun bağırması, yalvarması ayyuka çıkmış, Arap da çalıyı tutuşturmuş, başçavuş yanarak ölmüş. Bu olaydan sonra Ali Bey'in ağabeyini hapisten çıkarmışlar.
Hacı Bey'in eli ayağı bağlıdır. Bu olaydan sonra padişah tarafından gelen son emirle Hacı Bey'den, Ali Bey'in kellesi istenmektedir. Üzülerek Ali Bey'e haber gönderip, teslim olursa affettireceğini bildirir.
Bol ağaçlıklı vadisiyle ve mağarasıyla, emniyetli ve gizlenmeye en uygun yer olan "Ballık Boğazı" ndan Hacı Bey dayısına, teslim olmayacağını, gelip kendisini teslim almasını cevaplar. Anlatılanlara göre Hacı Bey'in gelmesini emniyet bakımından istemiş.
Hacı Bey, silahlı adamlarıyla "Ballık Boğazı" na varır. Kuşluk vaktidir. Nuri mağaranın yakın bir yerinde, Arap da "Ali Bey Taşı" nın üzerinde nöbettedir. Ali Bey, mağarada sevdiği kadının, Fatma'nın dizinde uyumaktadır. Fatma Ana, mağaranın önünden geçen derenin bulandığını görür. Suyun bulanması hayra alamet değildir, bundan çatal değirmenin yanından atlıların geldiği anlaşılmaktadır.
Ali Bey toparlanır, mavzerini alır, mağaranın ağzına yakın çıkar. Fatma Ana, çıkmaması için yalvarır. Önüne çıkıp engel olmak ister. Bu arada Hacı Bey ve adamları mağarayı sarmışlardır.
Hacı Bey bağırarak dayısı olduğunu, mavzerinin mekanizmasını da çıkarıp atmasını ve teslim olmasını ve kendisine bir kötülük yapılmayacağını söyler. Ali Bey, madem ki böyle diyorsun çıkıyorum dayı der. Ali Bey çıkarken, Fatma Ana kendisini onun önüne atıverir.
O sırada Hacı Bey adamlarına işaret etmiş bulunur, silahlar patlar. Önce Fatma Ana, sonra da Ali Bey vurularak öldürülür.
Anlatılanların bir kısmına göre, Arap taşın başında iken telaşından büyük taşları aşağıya düşürmüş, bu taşlardan birisi de Nuri'nin başına isabet ederek ölümüne sebep olur. Kimine göre de Nuri, aynı gün vurularak öldürülmüş. Arap ise, hapiste yattıktan sonra uzun zaman yaşamış.
Ali Bey'in kellesi kesilerek aynı gün, atın terkisinde Burdur'a götürülmüş. Söylentilere göre ağıtını kız kardeşleri yakmışlar. Zamanın akışı içinde, dilden dile, kulaktan kulağa yayılarak, halkın duygularını yansıtan bir gurbet havası olmuş.
Padişaha bağlılığını böyle ağır bir yükle, acıyla ispat eden Hacı Bey'e bir elçi, kılıç ile beraber paşalık rütbesi getirir. Hacı Bey yeğeninin kanı üzerine böyle bir şeyi kabul edemeyeceğini söyler.
İkinci kez gelen elçi, padişahtan muhakkak bir dilekte bulunacağını iletir. O tarihlerde "kaza" lığa daha uygun olduğu bilinen ve bu yolda uğraşılan Karamanlı duruyorken, Tefenni'nin kaza olması dileğinde bulunur. Tefenni böylece kaza olur.