İnsanoğlu çiğ süt emmiş. Nerede, ne yapacağı bilinmez.
"Benim ona iyiliğim var. Ondan kötülük gelmez bana" diyemezsin.
Belki dersin ama, sonu iyi gelmez. İnsanı kendi haline koysalar, kavga, gürültü, kemlik olmaz. Ama bırakmazlar ki.
"Yahu bu İnceoğlan, Hasan Efe'nin elinde büyüdü. Şimdi bunu onun üstüne sürmeyelim" demez kimse. Denilen şu: "Zaptiye başı emir verdi. Deli Hasan denen efe, ölü ya da diri ele geçecek. O kadar! Gerisi boş. Hatır, gönül, din, iman hak getire. Deli Hasan Efe de adamın hası. Murat Dağı'nı tapulamış da, olandan alıyor, olmayana veriyor. Devir eski. Hak adalet bileği güçlüden yana. Sırtı kalın, arkası güçlü olanın işi yürüyor.
İki yalancı tanık, bir bilirkişi, tamam!
- "Valla kadı efendi, ben çocuktum. Medreseye bile başlamamıştım daha. Bu tarlayı İsmail Ağa ekerdi. Rahmetli babam tutmalık yapardı yanında. Ben de azık götürürdüm tarlaya. Bildim bileli bu tarla ağanın elinde. Bir iki yıl boş bıraktılar. Ekmediler bir şey. İşte o zaman bu deli oğlanın babası, tarlanın ucuna, kıynına sarmısak, soğan ektiydi. İsmail Ağa da ses çıkarmadı. Ne de olsa köyün ağası. Şekere ekti Deli Hasan'ın babasına. Sebeplensin diye. Şimdi de bu çocuk kalkıp tarlayı sahiplenmek istiyor. Ben ne diyeyim. Takdir zat-ı dilinizin. Kanunun eli uzun. Benim bildiğim bu kadar."
Kadı:
- "Yalancı tanık bu! Konuşmasından belli. Kekeliyor konuşurken. Dinine, imanına yemin içsin. Ben bu tanığın söylediklerine inanmıyorum" der mi ki? Demez. Neden desin ki. Zaten danışıklı dövüş. Al gülüm, ver gülüm. Tarla, Deli Hasan'ın babasınınmış. Ona da babasından kalmış. Kim dinler. Hasan derseniz, şaşkın."
- "Yahu Kadı efendi. Kulun kölen olayım. Bu adamların tümü yalan söylüyor, yalancı tanık hepsi. İsmail Ağa'nın has adamları. Bu tarlayı aklım erdi ereli biz ekip dikerdik. İşler ters gitti. Babam rahmetli, ölmeden önce öküzleri sattı. Saban koşamaz olduk. İsmail Ağa'ya yarıya verdik. Ekti, dikti. Sonunda da 'tarla benim!' deyip çıktı. Adamlarını da tanık getirdi. Benim tanığım, ispatım yok. Tanığım Allah. Köylü, İsmail Ağa'dan korkuyor. Kimse gelip bana tanıklık etmiyor. Doğruyu kanıtlayamıyorum. Eline ayağına düştüm, tarlamı teslim et bana."
Kadı Efendi küplerde:
- "Vay efendim, sen devletin kadısına bunları nasıl söylersin! Demek ki ben yalancı tanığa itibar edip, hakkını çiğniyorum. Tövbe tövbe! Alın bu zındığı götürün. Tarlayı da bundan böyle İsmail Ağa ekip dikecek. Tapuya onun adına şerh düşülecek. O kadar!"
O kadar ya, Deli Hasan bilekli adam. Bir de var ki, tüm umudu, bu elli dönümlük tarla. Zaten horantası da az Deli Hasan'ın. Bir karısı, bir de Memet var. Memet, oğulluğu Deli Hasan'ın. Elinde büyümüş. Çöp gibi bacakları, ince uzun boyu var Memet'in. Köylü "İnce Memet" diyor bunun için.
İnce Memet de Deli Hasan'ı baba bellemiş. Bir dediğini iki etmiyor. Sayıp seviyor. Deli Hasan da elindekini avucundakini koyup evermiş İnce Memet'i. Birinci evliliği uzun sürmemiş. Bir ince hastalık alıp götürmüş taze gelini. Deli Hasan ikinci babalığını yapmış İnce Memet'e. Hısım akrabadan bir kız bulup yeniden evermiş. Sözün kısası iyiliği çok İnce Memet'e. Güveni de çok. Memet varken gözü arkada değil. Bir gün çağırmış Memet'i:
- "Bak oğlum. Bu İsmail Ağa'nın işleri şerefimizi beş paralık etti. Bizi yoksul bulup çullandılar üstümüze. Devletin kadısını da yanına alıp tarla takımı aldılar elimizden. Bu iş böyle yürümez. Kimsenin yüzüne bakamaz olduk. Üstelik geçimimiz de bozuldu. Bu işin altında kalırsak kimseler iyi demez bize. İsmail Ağa'nın yaptığını yanına koymayacağım. Gözümü arkada koma. Göreyim seni. Ben bu işi bitirip dağa çıkacağım. Nereden inceyse, oradan kırılsın. Sen sen ol, zalime boyun eğme. Bugün tarlayı, yarın namusunu, sonra da canını alır. Bunların imanı para."
Ne desin İnce Memet? Aman yapma bu işi. Sensiz zor olur. Yurdumuz, yuvamız dağılır. Diyebilir mi? Diyemez tabii. Hele İnce Memet gibi, bileğine güçlü, yüreğine sağlam biri bunu hiç diyemez.
- "Var git yolun açık olsun, işin rast gelsin. Gözün arkada olmasın" diyor İnce Memet.
Ardından bir fısıltı. Duyan duymayana, bilen bilmeyene iletiyor. Deli Hasan dağa çıkmış. İsmail Ağa'nın kökünü kurutmadan inmem diyesiymiş. Ölüm korkusunu duysun diye İsmail Ağa'ya haber salmış. İsmail Ağa, adamlarının hepsine yeni silahlar dağıtmış. Geleceği varsa göreceği de var. Allah'ın delisi adam mı oldu başımıza diyesiymiş. Köylü tedirgin. Kimi nalına vuruyor, kimi mıhına. Kimi, 'iyi etti Deli Hasan, ödü kopuyor İsmail Ağa'nın. Bu korku ona yeter. Bir daha fakir fukaranın tarlasını zaptetmek neymiş anlar', kimi de, 'yazık oldu Deli Hasan'a. İsmail Ağa'nın eli uzun. Yarın zaptiyeleri düşürür peşine. Beni ölümle tehdit ediyor diye. Yaşatmaz Hasan'ı' diyor.
Çok geçmeden, bir gece köpek seslerine silah sesleri karışıyor köyde. Derken bağırmalar, çağırmalar. Ağıtlar. 'Gitti. İsmail Ağa'mız gitti. Deli Hasan yedi onu' diye haykırmalar. İsmail Ağa'nın adamları deli gibi. Çalmadık kapı, aramadık delik bırakmıyorlar. Ama, hiç kimse Deli Hasan'ın köye nereden girip, nereden çıktığını kestiremiyor. Sırra kadem basıyor Deli Hasan.
Ertesi gün dedikodu yayılıyor köye: "Bundan böyle adım Deli Hasan Efe. Zalimler korksun benden" diyesiymiş Deli Hasan.
İsmail Ağa öldüğüyle kalmamış. Adamlarını, hısım akrabasını da almış bir korku. Kendi silahlı adamlarını, zaptiyeye katıp dağları taramaya başlamışlar. Oluru yok. Murat Dağı kayıp yatağı. İnleri, mağaraları yutuyor adamı. Bir de şu var ki; Murat Dağı'nın eteğindeki yörük köylüleri çok tutuyor Hasan Efe'yi. Yiyecekti, giyecekti eksik etmiyorlar. Gün oluyor çadırlarında konukluyorlar Deli Hasan Efe'yi. Gün oluyor, dağa tırmanıp yiyecek taşıyorlar.
İnce Memet gecenin karanlığını bekliyor. Sonra da sülün gibi akıyor kayalardan. Hasan Efe'nin inine yaklaşınca da köpek gibi ulumaya başlıyor. Üç kez uluyor. Susuyor. Yeniden üç kez uluyor. Bekliyor. Karşıdan aynı ulamayı duyunca seğirtiyor. Sarmaş dolaş oluyorlar Hasan Efe'yle. Aşağıda olanları anlatıyor. Zaptiyenin çabasını, İsmail Ağa'nın adamlarının telaşını bir bir sıralıyor. Sonra da geldiği gibi sessizce iniyor dağdan İnce Memet. Zaptiye derseniz, diken üstünde. Merkezden emir üstüne emir.
"Bu Deli Hasan eşkiyası başımıza dert oldu. Tez elden işini bitirin. Ölüsünü ya da dirisini indirin dağdan. Yoksa hepinizin sonu olur."
Zaptiye n'apsın? Murat Dağı'nın eteğindeki hiçbir köylü sır vermiyor. Sır vermediği bir yana, bir de yanıltıyor zaptiyeyi:
- "On gün önce buralardan geçti. Batıya doğru gitti. Yiyecek istedi, biz vermedik. Çok uzaklara gidemez. Hızlı sürerseniz atları ulaşırsınız."
Sür ki atı ulaşasın. Oysa Deli Hasan Efe yine Murat Dağı'nda, yine mağarada. Bakıyorlar oluru yok, İnce Memet'i göz hapsine alıyorlar. İnce Memet arada bir kaybolup, yorgun argın dönüyor köye. Evinin çevresine gözcü koyuyorlar. Gecenin bir yarısında, İnce Memet elinde bir çıkınla yola düşünce de, peşine bir adam takıyorlar. Murat Dağı'nın eteklerine kadar izleyebiliyor zaptiyenin adamı İnce Memet'i. Sonra kaybediyor. Dönüp zaptiyeye anlatıyor durumu. Zaptiye İnce Memet'in yoluna pusu kuruyor bu kez. Çok geçmeden de İnce Memet görünüyor. Bir de yağmur yağıyor ki, şıkırdım gibi. Yakalayıp yatırıyorlar İnce Memet'i yere.
Neren yer, neren yemez. Vur Allah vur! Tüfeğin kayışını, falaka yapıp, ayaklarının altına dipçikle öyle vuruyorlar ki canlar dayanmaz. Sonra ayaklarından ağaca asıyorlar. Kan beynine hücum ediyor İnce Memet'in. Bir yandan da kerpetenle tırnaklarını söküyorlar. Çıldıracak gibi oluyor İnce Memet. İncecik vücudu al-kan içinde kalıyor. Zaptiye dayatıyor:
- "Ya Deli Hasan'ın yanına götürürsün bizi, ya da ölün elimizde kalır."
Bu türkünün öyküsünü bize anlatanlar, İnce Memet'in çok direndiğini, ancak başka kurtuluşu kalmadığı için, çar-naçar Deli Hasan'ın kayalarına tırmandığını söylediler. Köpek gibi uluyup, Hasan Efe'yi çağırdığı için, kimse bağışlamıyor İnce Memet'i. Ötede Hasan Efe yağan yağmurun etkisiyle, iliklerine kadar ıslanmış. Kibriti bittiği için de ateş yakamıyor. Tirim tirim titriyor. İnce Memet'in ulumasını duyunca seviniyor. Sığındığı mağaradan çıkıyor dışarıya. O da işaretini veriyor. Yavaştan yavaştan da yürüyor sesin geldiği yana. Sonra birden İnce Memet'in bitik, yılgın yüzüyle karşılaşıyor. Olan biteni kavrıyor birden. Ama yapacak da çok şey yoktur.
Son gayretle atıyor kendini bir çam ağacının altına basıyor tetiğe. Öteden de zaptiyeler ateşe başlıyorlar. İnce Memet şaşkın. Çaresiz. Hasan Efe geriye çekile çekile ateş ediyor. Ama zaptiye arkadan da sarıyor. Çok geçmeden ses kesiliyor, Hasan Efe'nin taraftan. Zaptiye sürünerek yanaşıyor. Bakıyorlar ki Hasan Efe kanlar içinde serilmiş yere. Varıp sırtlanıyorlar ufacık cesedini. İndiriyorlar dağdan.
Hasan Efe öylesine efsaneleşmiştir ki, kimse inanmıyor vurulduğuna. Zaptiye bir duvarın dibine cesedini dikip, resmini aldırıyor. Çoğaltıp dağıtıyorlar köylere dek. Resmen Deli Hasan Efe'nin öldüğünü yayıyorlar.
Memet'in içi içine sığmıyor. Yaptığına bin pişman. Keşke beni öldürselerdi de, dağa çıkarmasaydım zaptiyeyi diyor kendi kendine. Kimse de yüz vermiyor İnce Memet'e.
"Zavallı Hasan Efe onun yüzünden öldürüldü" diyor halk.
"Babalık yapmıştı oysa İnce Memet'e. İki kere everdiydi" diyorlar.
"Nasıl kıydı İnce Memet. Ettiğini bulsun" diye de ileniyorlar.
Öte yandan da Hasan Efe'yi övgüleyip, türküye döküyorlar olayı. Türküsü daha da ünlendiriyor, şahlandırıyor Hasan Efe'yi.
Öylesine söylenir oluyor ki türküsü Hasan Efe'nin, İnce Memet dayanamıyor gayri. Bu kez martini sırtlayıp, dağa çıkan İnce Memet oluyor.
İsmail Ağa'nın adamlarını yeni bir korku sarıyor ki, eskisinden bin beter. Murat Dağı bu kez İnce Memet'e yatak oluyor. Anlatanlar, İnce Memet'in çok daha ünlü bir efe olarak yıllarca, babalığı Deli Hasan'a zulmedenleri titrettiğini, sonunda Deli Hasan gibi zaptiye kurşunuyla onun da delik deşik edildiğini söylediler.