Garip Oğlan askere gider. Bir adıyla askere, diğer bir adıyla da gurbete. Uzun yıllar gittiği yerde yani Ardahan şehrinde postacılık yapar. O dönem postacılara "tatar" adı verilirmiş. Giderken evde üç aylık hamile olan Allı Gelin'i bırakır gider.
Aradan yıllar geçer. Hikayenin bu bölümünde Garip Oğlan'ın yirmi yıllık macerası anlatılır. Yirmi yıl sonra evine dönen Garip Oğlan, içindeki şüpheyi yenemez.
Der ki:
- "Ben yirmi yıldır gurbet denen viran yerde kalıyorum. Benim karım acaba beni aldatıyor mu? Ben evde yokken başkalarına kapıyı açıyor mu? Yani, gece her gelene kapısı açık mıdır?"
İşte bu tür düşüncelerle yolunu bitirirken kendi evine gecenin bir vakti gitmeyi düşünüyor. Tabi ki bir yabancı gibi kapıyı çalarak eve konuk olmak istiyor. Öyle de yapıyor. Gecenin bir vakti gidip kendi kapısını çalıyor. Daha sonra aşık hikayelerinde olduğu gibi Allı Gelin ile Garip Oğlan karşılıklı olarak söyleşiyorlar. Bu iki türkü bu söyleşiyi anlatıyor.
Ana karnında bırakıp gittiği bebek, oğlan imiş. Büyümüş ve yirmi yaşına girmiş. Koskoca bir delikanlı evlenecek çağa gelmiş. Yiğit bir oğlan olmuş. Allı Gelin büyük kapılı evin üstünde kuş bile uçurtmuyor. Bunu anlayınca evine giriyor ve mutlu son kendiliğinden geliyor. İşte bu iki türkü bu hikayenin son bölümünü oluşturan türkülerdir.
İkisi de halay havasıdır. Çünkü, yirmi yıllık hasretlik bitince, yeniden evlenip, yeniden düğün kuruyorlar. Bu türküler günümüzde ikinci bahar sayılan düğünün türküleridir.
Bu hikaye çok uzun bir hikayedir. Bu hikayenin diğer bölümlerinde geçen türküler de çok bozuk bir şekilde yörelere dağılmış, yöre sanatçıları tarafından okunuyor. Bazı türküler ise TRT arşivinde bulunmasına rağmen yine bozuk ve karmaşık veriliyor. Hiç bir türküde "Garip Oğlan" adı geçmiyor. Bu adın geçtiği türküler vardır. Bu türküler de bu hikayenin konumundan uzaktır.
Göle yöresinde anlatılan bir hikayedir.