1900-1906 yıllarında Konya, Beyşehir yöresinde türeyen eşkıya Osman Efe, başına topladığı adamlarıyla Konya, Ankara, Kayseri, Çorum, Nevşehir, Niğde, Aksaray, Yozgat ve Kırşehir'de soygun yapıyor, yol kesiyor, köy basıyor ve kervancılardan haraç alıyordu.
İstanbul Hükümeti, halktan ve askerden birçok insanı katleden Osman Efe'yi yakalamak için Çapanoğlu'nun nüfuzundan yararlanmak istemiştir. O sıralar Yozgat'ta Tabur Ağası olan Keskin kazası Pehlivanlı aşiretinden Abdurrahman Bey'in oğlu Yüzbaşı Karaca Bey, Osman Efe'yi yakalamak için görevlendirilmişti. Bir çatışmada Karaca Bey, Osman Efe tarafından ayağından vurulmuştur. Yarasının neşterle temizlendiği sırada of bile demeyen Babayiğit, yakışıklı ve cesur Karaca Bey'e doktor hayret eder.
Prof. Ahmet Caferoğlu, Osman Efe hakkında şu bilgiyi verir. Osman Efe askerde iken kız kardeşini köyden birisi kaçırır. Askerden firar eden Osman Efe, kız kardeşini kaçıranları öldürür ve dağa çıkar. Osman Efe'nin Konya, Beyşehir yahut Afyon, İnli köyünde olduğu söylenir.
1913 yılında Orta Anadolu'yu dolaşan Macar Seyyah Bela Horvath, "Anadolu 1913" adlı eserinde Kırşehir'den Ankara'ya giderken Yeni Han'da karşılaştığı bir yolcudan dinlediği Osman Efe'nin yaptığı zulümleri bize şu satırlarla aktarır.
"Bundan yedi yıl önceydi. Beyşehir Gölü civarında ünlü bir çete, dağlarda barınıyordu. Bu çetenin reisi de, hâlâ kahramanlıkları anlatılan Osman Efendi (Efe)'ydi. Dertli Abdullah, Derviş Ahmet ve adı bilinmeyen üç kişi daha vardı çetede. Bölgeyi korku ve dehşet altında tutuyorlardı. Tek bir panayır gününde yol keserek 250 kişiyi birden soydukları bilinir. İşte bu ünlü soygunda kurbanlardan biri de bendim. Her şeyimizi aldılar, sonra da pantolonlarımız ve kemerlerimizle bizleri ağaçlara bağladılar. Ağzımızı da paçavralarla tıkadılar ve kayboldular. Öylece bağlı olarak bütün geceyi orada geçirdik. Sonunda sabah jandarmalar bizi gördüler ve kurtardılar. İki hafta sonra yine o tarafa düştü yolum. Osman Efe beni yine yakaladı! 'Sen yine benim karşıma
çıkmaya nasıl cesaret edersin' diye kükredi. 'Ben yolcuyum, efendim, yolum ne tarafa düşerse o tarafa giderim' diye yanıtladım. 'O zaman tanı benim mavzerimin kurşununu!' diyerek beni bir ağacın dibine gönderdi. Sakince gösterdiği yere gittim. "Ellerini kaldır" dedi, kaldırdım. Silahıyla bana nişan almaya başladı... Uzun uzun nişan aldı. Yüreğim çarpıntı içindeydi... Ayakta durmaya çalışıyordum. Sonunda silahını indirdi. "Bana bak herif, sen erkekmişsin! Yazık olur seni vurursam. Gel bakalım senle biraz konuşalım." dedi. Gittim yanına oturdum... Dereden tepeden sohbet ettik. Sonunda bana 20 altın vererek Konya pazarından onun için eyer, silâh ve 600 fişek almamı istedi; tabii bol bol da bahşiş vermeyi ihmal etmedi. Dediklerini satın aldım. Üçüncü gün malı Keklik Pınarı adı verilen bir pınar yakınlarında teslim ettim. Jandarmaya haber vermek aklımdan bile geçmedi, çünkü Osman Efe'nin öfkesi yedi sülalemi mahvetmeye bile yeterdi! Yine bana çok büyük bir bahşiş verdi ve o günden sonra da onunla dost olduk. Çok kere ona silâh ve fişek götürdüm.
Osman Efe, silâh ve fişek darlığı çekmediğinden soygun üstüne soygun yaptı. Ama elde ettiği paralardan sürekli yoksullara da dağıttı. Peşindeki jandarmalarla çatıştı çoğu kez, ama kayıp veren hep jandarma oldu. Bir keresinde Konya'da binbaşının karısını kaçırarak 60 okka altın fidye aldı. Yine bir başka gün 12 jandarma erini tek başına öldürdü. Sonunda başına ödül koydular ve bir yakınının evinde kıstırıp yakaladılar. İdam etmeye vakit kalmadan Osman Efe'nin, yakınını öldürdüğü bir jandarma tarafından öldürüldü. Jandarma mahkemeye çıkarıldı. Duruşmasında elindeki sopanın yere düştüğü bir sırada Osman Efe'nin başına çarptığını ve öyle öldüğünü söyledi ve beraat etti."
Osman Efe'nin sopayla ölümü gerçeği yansıtmamaktadır. 1960-65 yıllarında Kırşehir bölgesinde yaptığım araştırmada yaşlıların bana anlattığına göre, Osman Efe bir yakının evinde yakalanmış ve kardeşini öldürdüğü bir jandarma tarafından vurularak öldürülmüştür. Müfreze komutanı ise Osman Efe'nin yardım ettiği halkın tepkisini çekmemek için sopanın üstüne düşüp öldüğü haberini yaymıştır. Halk dilinde çok bilinen ve önce Ürgüplü Refik Başaran tarafından taş plağa, sonraları da Keskinli Hacı Taşan'ın kasete okuduğu Osman Efe için söylenen türkünün tamamı şu kıt'alardan oluşmaktadır:
Yaylalar içinde Erzurum yayla
Şehirler içinde Konya'dır Konya
Vurulmuş aslanım şen olsun dünya
Döşeyin evleri aslan geliyor
Giyinmiş kuşanmış Osman geliyor
Aslanın bindiği arap küheylan
Yine mi geliyor karalı bayram
Anası oturmuş oğluna hayran
Döşeyin hanları aslan geliyor
Giyinmiş kuşanmış Osman geliyor
Aslanın mavzeri terkide bağlı
Müfrezeler sarmış hem solu sağlı
Anası haylıyor vurulmuş oğlu
Döşeyin evleri aslan geliyor
Giyinmiş kuşanmış Osman geliyor
Aslanın bindiği yıldızlı eyer
Her gelen kurşunlar Osman'a değer
Osman'ı görmeyen kendini över
Döşeyin hanları aslan geliyor
Giyinmiş kuşanmış Osman geliyor
Osman Efe'm gider yolun sağında
At işlemez oldu Konur Dağı'nda
Büyük ferman çıkmış Konya beyinde
Süpürün hanları aslan geliyor
Dağların kilidi Osman geliyor
Aslanın çektiği garibin yası
Kırşehir elinde duyulur sesi
Ağzına doluşmuş kurşunun isi
Döşeyin evleri aslan geliyor
Giyinmiş kuşanmış Osman geliyor
Efeler içinde Osman Efe hey
Peşine düşmüş de şu Karaca Bey
Yere batsın seni ele veren köy
Açın kapıları aslan geliyor
Giyinmiş kuşanmış Osman geliyor
Süre süre indirdiler üç taşa
On iki kaymakam beş tane paşa
İfade sorarlar yatan üleşe
Döşeyin hanları aslan geliyor
Giyinmiş kuşanmış Osman geliyor