Havada bulut yok, bu ne dumandır?
Mahlede ölüm yok, bu ne şivandır?
Şu Yemen illeri ne de yamandır.
Ah o Yemen'dir, gülü dikendir,
Giden gelmiyor, acep nedendir.
400 yıl boyunca Anadolu ve Rumeli'nin hemen her yerinden çocuk yaşta gençler Yemen'e gitmiş, birçoğu da geri dönmemiştir. Bir rivayete göre Yemen'de 300 bin şehit vermişiz. Bu nedenle "Yemen" denince, dönülmeyen yer akla gelir. Bir Yemen türküsü söylendiğinde insanların içi burkulur, yüreği ezilir, içine bir hüzün çöker ve çoğu insan gözyaşlarını tutamaz ağlar. "Havada Bulut Yok" adlı türkü çaldığında ağlayanlardan biri de, birçok cephede savaşan Mustafa Kemal Atatürk'tür. Gidip de dönmeyen gençleri, kanayan ana yüreklerini, öksüzleri, yıkılan umutları hatırlattığı için "Yemen Türküsü" söylenirken Atatürk gözyaşlarını tutamazmış.
Mehmet, ailenin tek çocuğudur, evleneli bir yıl olmuştur. Doğacak çocuğunun heyecanı vardır içinde. Tam da o günlerde davullar çalınır ve seferberlik ilan edilir. Alır götürürler Mehmet'i. Gemi ile yolculuğu 1 - 1,5 ay sürer, ismini ve haritadaki yerini dahi bilmediği ülkeye. İşte orası sarp kayaların, ıssız çöllerin olduğu Yemen'dir. Birkaç ay sonra bir oğlu olur Mehmet'in. Ondan, aylarca, yıllarca haber alamaz anası ve hanımı. Yine de beklerler bin bir umutla. Her kapı çaldığında o geldi sanarak. Yıllar sonra, içinde ayakkabısı, fes'i olan bir çanta getirirler, "Oğlunuz şehit oldu" derler, ölüm haberini alan eşin halet-i ruhiyesini, oğlunu kaybeden annenin feryadını, babasını görmeden öksüz kalan çocuğun halini düşünebiliyor musunuz? Ölüm haberi bir bomba gibi düşer evlerine ve etkisi bütün mahalleye yayılır. Şehidin getirilen eşyaları ölü evinde haraç edilip, ortaya saçılır, "şivan" başlar. Anası, bacısı, halası, teyzesi ağlar, yakasını yırtar, göğsünü döver, başına vurur, saçını yolar, külleri başına savurur. Ananın ağzından "Yemen Ağıtı" dökülür. Her biri bir dram, her biri acıklı bir hikaye... İşte böyle oluşur "Yemen Türküleri".
1517'de Yavuz Sultan Selim'in Mısır'ı fethi ve Memlüklü Sultanlığı'na son vermesi ile Osmanlı idaresi altına giren Yemen, yaklaşık 400 yıl Osmanlı idaresinde kalmış ve bazı kaynaklara göre 1918 yılında Mondros Mütarekesi, bazı kaynaklara göre Lozan Antlaşması sonucu kaybedilmiştir.
Hicaz; kutsal şehirler Mekke ve Medine'yi içine alan bölgedir. Bu nedenle Hicaz bölgesi İslam aleminde önemli bir yere sahiptir. Hicaz'ın güvenliği için Arap Yarımadası'nın en güney batı ucu olan Yemen'i elde tutmak önemlidir. İşte Osmanlı, Hicaz'ı korumak, İslamiyete hizmet etmek için Yemen'de binlerce şehit vermiştir.
Yemen; dünyanın en eski yerleşim bölgelerinden biri, tarihi insanlık tarihi ile yaşıt. İslamiyet başta olmak üzere bir çok semavi din ve kutsal kitabın söz ettiği yer. Kur'an-ı Kerim'de adı geçen, iri cüsseli, uzun boylu, kuvvetli, uzun ömürlü Ad kavminin yaşadığı yer. Hud Peygamberin ülkesi, Kur'an da "Benzeri asla meydana getirilmedi." diye anılan meşhur İrem bağlarının bulunduğu, tarihte dünyanın en zengin halkı olan Sebelilerin yaşadığı diyar. Süleyman Peygamberin tahtını Kudüs'e getirdiği, Saba Melikesi Belkıs'ın memleketi. Hazret-i Nuh'un oğlu Şam'ın kurduğu şehrin olduğu yer. Kuran'ın Fil Suresi'nde feci akıbeti anlatılan, Kabe'yi yıkmaya gittiği için Ebabil kuşlarının, fil ordusuyla birlikte yok ettiği Ebrehe'nin ülkesi. Çeşitli hadislerde "hikmetin vatanı" olarak anılan, Ammar b. Yasir, Ebu Hureyre, Ebu Musa el-Eşari gibi Hz.Peygamber'in en yakınındaki birçok sahabe'nin memleketi. Yunus Emre'nin şiiriyle dilimizde, sevgisiyle gönlümüzde yer alan, Peygamber aşığı Veysel Karani'nin memleketi.
Türkiye'ye yaklaşık 4 bin kilometre mesafede. Uçakla ancak 4,5 saatte varılabilen bir ülke. Coğrafya olarak bize bu kadar uzak olsa da, gönlümüzde, bize çok yakın bir ülke Yemen. 400 yıl süren tarihi bağımız var, eserlerimiz duruyor, şehitlerimiz orada yatıyor, orada kalan aileler var. Yıllar geçse de unutamadığımız, Türkülerle, ağıtlarla içimizde yaşayan yaşattığımız ülke.
Bugün mezarlarının yeri dahi bilinmeyen binlerce şehidimizin ruhları şad olsun.