Prof. Dr İlhan Başgöz "Türkü" adlı kitabında Yemen türküleri üzerine şöyle yazmış: Asker türkülerinin en yaygını Yemen için söylenmiş. Kosova'dan Kars'a kadar geniş bir bölgede yaşayan türkünün ne vakit ortaya çıktığını ve hangi Yemen Savaşı'nı anlattığını kestirmek zordur. Kunoş'un 1880'lerde derlediği metinler arasında uzun bir Yemen türküsü var (Kunoş, 1889: 345, 349). O vakit Yemen türkülerinin ortaya çıkmasını 1880'lerden evvele çıkarabiliriz. Başka bir Yemen türküsünde Sultan Aziz'in adı geçer (1861-1876).
Padişaha söylen yari göndersin
Bu kanunu bu zagonu döndersin
On seneyi bir seneye indirsin
Hiç mi merhamet yok Sultan Aziz'de
(Aşık Ali İzzet'ten derlediğim bir türkü)
Bir başkası ise Sultan Reşat'tan söz ediyor:
Trabzon'un dört tarafı iskele
Ne aylık var ne yıllık var askere
Sultan Reşat vermez bize tezkere
(Gül Yüzlüm: 255)
Yemen'le, Osmanlı'nın ilk teması Yavuz Sultan Selim'in Mısır Seferinde olur. 1517'de bölgenin hakimiyeti Türklerin eline geçer. Ama, dağlık bölgeyi de içine alan Yemen'in tümden Osmanlı İmparatorluğu'na katılması Hindistan Seferi'nden dönen Süleyman Paşa'nın zamanındadır (1539). Yemen türküleri bu kadar eski olamaz, hem de bu seferlerde ağıda neden olacak bir bozgun veya felaket yer almamıştır.
Yemen'i Osmanlı İmparatorluğu hiçbir zaman bütünü ile kontrol edememiştir. Özellikle dağlık bölgelerdeki Arap şeyhleri, imparatorluğu zayıf buldukça isyan etmiş, daha sonra İngilizlerin de desteği ile küçük emirlikler kurmuş. İmparatorluk buraya güçlü birlikler gönderince, haraç vererek padişaha bağlılıklarını arz etmişlerdir. Yemen'le ilgili çatışmalar 1848'de yoğunluk kazanmıştır. Sultan Abdülmecit, (1839-1861) Yemen'e 3000 kişilik bir ordu göndermiş. Ancak pek iyi idare edilmeyen bu askerin çoğu, pazara dağıldıkları bir gün, yerli Araplarca öldürülmüş. Bunu, 1862'de Bonapart Mustafa Paşa'nın pusuya düşürülerek, askerleri ile beraber öldürülmesi izliyor. Birinci Dünya Savaşı'na kadar Yemen'de buna benzer olaylar sık sık yaşanır. Sultan Aziz'den söz eden Yemen Türküsü bu olayların anısı olmalıdır.
Birinci Dünya Savaşı'nda Arabistan çöllerinde, tam dört yıl, Türk askeri İngilizlerle, Arap aşiretleri ile, açlık ve hastalıkla savaşır. Ordu Kanal'da, Bağdat'ta, Mekke'de, Medine'de, Suriye'de sürekli bozgunlara uğrar. Savaş Arabistan'ın, Suriye'nin ve Irak'ın kaybedilmesi ile son bulur. Gerçi 1915'te ve 1917'de Yemen çevresinde savaşlar olmuştur. Ama, Yemen türküleri bu sınırlı savaşlara bağlanamaz. Öyle görünüyor ki, 19. yüzyılın ikinci yarısındaki Yemen isyanları ile başlayan ve Birinci Dünya Savaşı ile biten Yemen ve Arabistan çarpışmaları Yemen türkülerine yansımış. Bu bozgun ve felaket yıllarının ölüm ve kırımlarına kurban giden sevgilinin, kardeşin, evladın acısı Yemen adı etrafında toplanmış. Halk hafızası Yemen'i onların bir sembolü olarak türkülere aktarmış. Unutmamalı ki, Birinci Dünya Savaşı'na 10.000 kişilik bir gönüllü aşiret ordusu katılmıştır. Ağıdı yakanlar ise aşiret kadınlarıdır.
Mustafa Balbay, Yemen kayıpları için General Galip'in anılarından şunları aktarıyor: Öğretmenimiz bize Yemen'in Türkler mezarlığı olduğunu söylerdi. 1870'te isyan büyüyünce Yemen için 7. Ordu kurulmuştu. Yüzbaşı rütbesindeyken 1894'te Yemen'e memur edildim. Yemen'deki bütün kuvvetlerin cedvelleri elimden geçiyordu. Yemen'e gelen askerle malül edilen (sakata çıkarılan) asker arasındaki feci boşluk gözümden kaçmadı. Bunları 1871 yılından 1894 yılına kadar Yemen'e sevk edilenlerle, sağ kalıp memleketine dönenlerin miktarı ile dengeledim. Vardığım netice şu oldu: 'Aradan geçen 22 yılda Hicaz ve Yemen çöllerinde tamam 130 bin Anadolu yavrusu gömülmüştür.' (Cumhuriyet Gazetesi, 22 Ağustos 2003). Bu anılar Yemen türkülerinin 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren oluşmaya başladığı görüşünü desteklemektedir.
Ulaştıkları şekil mükemmelliği ile Yemen türküleri yalın bir şiir yoğunluğu kazanmıştır. Bu şiirler içinde Arabistan çöllerinde savaşan askerin hayatından gerçekçi çizgiler de buluruz:
Bir incecik yolum gider Yemen'e
Ilgıt ılgıt kanım damlar çimene.
(...)
Gitme Yemen'e Yemen'e
Yemen sıcak kahve pişer
Asker talime çıkanda
Aceminin aklı şaşar.
(...)
Kışlanın önünde redif sesi var
Bakın çantasına acep nesi var
Bir çift kunduraynan bir de fesi var.
Adı Yemen'dir
Gülü çimendir
Giden gelmeyor
Acep nedendir.
Kışlanın önünde üç ağaç incir
Kolumda kelepçe boynumda zincir
Zincirin yerleri ne yaman incir.
Asker ettiler beni
Kuram çıktı Yemen'e
Sol taraftan vuruldum
Kanım damlar çimene.
Gitme Yemen'e Yemen'e
Yemen sıcak dayanaman
Kalk borusu er vurulur
Sen cahilsin uyanaman.
Hacı Angı, Marşlarda ve Türkülerde Atatürk adlı kitabında şöyle yazıyor: "Yemen Türküsü söylenirken Atatürk gözyaşlarını tutamazdı. Zira, bu türkü Atatürk'e bir hiç uğruna Arabistan çöllerinde ziyan olan Türk gençlerini, geride kalanların yıkılan umutlarını ve yakınmalarını anımsatırdı."
İstiklal Marşı Şairimiz Mehmet Akif Ersoy; "Tarih tekerrürden ibarettir diyorlar. Hiç, ibret alınsaydı tekerrür eder miydi" derken hemen her dönemde zenginler ve şehir eşrafının çocuklarını askere göndermemek için bedel verdiklerini kastetmiş miydi? Bilemiyoruz. Ama şu bir gerçek ki tarihin hemen her döneminde ve günümüzde, zenginler, asiller, şehir eşrafının çocukları, memleketin ileri gelen bürokrat ve siyasetçilerin birçoğunun çocukları ya askere gitmemişler ya da geri cephede olmuşlardır.
Zenginler; eski devirde tekke ve zaviyelerde öğrenci kisvesi altında ya askerlikten muaf olmuş ya da devlete at vererek askerlik yapmamışlardır. Günümüzde ise yurt dışına yerleşmiş görülerek, çürük raporu alarak veya para karşılığı bedelli asker olarak birkaç günlük askerlikle görevlerini tamamlamaktadırlar. İstisnalar hariç, tarihten günümüze hep böyle olmuştur ki, bu durum bir Yemen türküsünde şöyle geçmektedir;
Yemen yolu çukurdandır
Karavanam bakırdandır
Zenginimiz bedel verir
Askerimiz fakirdendir